2021 olmuş bile

evi yılbaş coşkusu ile doldurmuştum. her türlü aburcubur olsun, ışıklı mumlu aydınlatmalar olsun, tabi ki yılbaş ağacı olsun ki bu sene hayatımın en büyük ağacını kurdum, coşkuyu evin her yanına taşıdım. kırmızı ojeler sürdüm, kot giydim, makyaj yaptım. üzerime de yılbaş coşkusunu yükledim, big g geldi donattık masayı rakıları koyduk. bu yılın en iyi şeylerinden biri son günüydü diyebilirim.

2020’yi de çok boklamak istemiyorum. çok saçma geliyor bana yılı suçlamak. asla suçu kendimizde aramıyoruz ya bu da onlardan biri. biz yapmadık hiç bir şeyi 2020 yaptı. çevreyi kirletti, hayvanları öldürdü, ormanları yaktı, depremle salladı, kadınları dövdü, öldürdü bu 2020. bizi mahvetti. hastalığı da başımıza hep 2020 sardı zaten. 2021 öyle mi yaa? bak şimdi bir gelecek bilmiş ve olgunlaşmış hali ile bizi kurtaracak, dünyayı temizleyecek, şiddeti durduracak, kimse ölmeyecek.

değil! çok üzgünüm ama değil yani. seneler değişecek suçlu hep bir rakam olacak ama asla insanlar birbirlerine yapma kardeşim demeyecek. su havzasına ev yapamazsın kardeşim, deniz kumu kullanamazsın, kadına , çocuğa hayvana kötü davranamazsın kimseyi öldüremezsin, şiddet uygulayamazsın, zorbalık edemezsin, yaban hayata dalamazsın, yahu sokağa çöp atamazsın, yunuslara kurşun sıkamazsın demeyecek. şu karantina zamanları geride kalacak ve kimse bir şey anlamayacak.

hatırlıyorum da 12-13 yaşlarımdayken çevre kirliliği ve ozon tabakasının delinmiş olması ile ilgili haberleri okurken dehşete kapılmıştım. çocuk aklımla sadece deodoratların suçlu olduğunu anlamış ve neden hala satıldıklarını ve insanların aldığını anlamamıştım. ozon tabaksı delinecek ve güneş bizi kavuracaktı, artık dostumuz değildi ve buzullar hızla eriyecekti. oradan bu zamanlara bakar, acaba korkunç yok oluşları ben görecekmiyim, 2020 de kaç yaşında olacağım filan diye hesaplamalar yaptığımı hatırlıyorum. 2000 yılına girmek bile benim için çoh accaipti. o sene oturup bütün ülkelerin yeni yıla nasıl girdiğini yeni zelanda başta olmak üzere izlemiş, izleyemediklerimi de dinlemiştim filan radyodan. internetin ilk yılları. google ülkemizde yok, sanırım ıcq kullandığımız yıllar. şu an haberlerde değil sadece anlık kameralar ile istediğim ülkeye bağlanıp yılbaş kutlaması izledim. havai fişek atıldı yaaa!!! sene olmuş 2021 hala havai fişek atıyor yaaa!!! deliricem. yani diyeceğim o ki güzel kardeşim iş 2020 filan değil. bizim bu kafaları acil değiştirmemiz lazım. ve senle benle de olmuyor bak onu da anladık. örgütlenmek lazım. var olan yardım kuruluşlarına destek olmak, çöplerini ayrıştırmak, plastik kullanmamak lazım. suyunu dikkatli kullanmak, kızartma yağını lavaboya dökmemek lazım.

ben bu sene parka daha az gittikçe, ormanı daha az gördükçe eve daha çok bitki aldığımı fark ettim. çok acıklı değil mi bu ya?

ben bu yeni yılda dünya için yeni şeyler yapmak istiyorum. ve daha temiz ve daha güzel bir dünya için çalışmak istiyorum. elimden geldiğince. hala çöpümü ayrıştırıyorum, hala üreticiden alış veriş yapmaya çalışıyorum. bunları daha da geliştirebilirim. nice amandır doğaya özdeş, suyun kalitesini bozmayan çevreye zarar vermeyen deterjanlar kullanamaz oldum maliyet yükleri yüzünden. bunu yeniden gözden geçirmeye karar verdim. evi silmek için hala arap sabunu ve beyaz sirke kullanıyorum. beyaz sirkenin içine yediğimiz narenciye kabuklarını atınca ve 1 hafta bekletince içinde şahane bir bulaşık makinası parlatıcısı ve koku gidericisi olduğunu öğrendim mesela. aynı amanda bununla evi de silersek misss gibi kokar. içinde kalan naranciye kabuklarını da çıkartıp saksı dibine koyunca evdeki kedilerin saksılara dadanmadığını öğrendim. bunun gibi bilgilerin peşinde daha çok koşmaya karar verdim. evden çıkan çöp miktarına da bir el atacağım yeniden. cam ve kağıt atıkları ayırıyorum ama belki de bir bokaşi kompostu yapabilirim. sonuçta balkonum var.

burada şahane bir video var. bir çok başka video da gördüm. bakalım niyetim kendi adıma biraz daha az zarar vermek dünyaya.

yılbaş zamanı yılın en sevdiğim zamanı. ama uzatmayı da sevmem. ayrılırken bazı duygulardan daha çabuk hareket ediyorum galiba. yani manitadan ayrılırken de öyleyim artık. uzun yas dönemleri geride kaldı benim için. yetik içtik teşekkürler, güldük eğlendik filan azcık ağlarım hüzünlenirim ama bu duyguları artık yönetebiliyorum. hoop silip göz yaşımı ortalığı toplayıp hayata devam ediyorum. yılbaş coşkusuna veda etmem de artık böyle. eskiden o ağaç 1 ay evde kalırdı filan. kaldırmaya elim gitmezdi. hem üşengeçlik hem de eğlencenin bittiğini kabul edememe. ama artık öyle değil. bugün mesela hop hemen kaldırdım ağacı, etrafı toparladım. hiç de zul gelmedi bana. evin eski haline gelmesinin de ayrı bir mutluluğu var. bazanın içindeki yerini aldı süsler. ağaç bir sonraki yılbaşa kadar, parti malzemeleri de bir sonraki delirme gününe kadar ( evet hatırı sayılır ölçüde parti malzemem var) uykuya yatırıldı. big g dün kendi evine gitti. o sebeple bugünü de kendime neden ayırmayayım diye düşünüp yazmaya ve kafamdakileri dökmeye geldim.

şimdi gidip güzel bir çorba yapayım, mandalorian 2. sezon hala izlemedim. artık ona da bir başlayayım.

öbdüm. kib bay

her şey yolunda

bu aralar sürekli olarak içimden bunu söylüyorum. her şey yolunda. ayrıca en çok da duymak istediğim söz bu sanıyorum. her şey yolunda. her şey olması gerektiği gibi. akışa bırak.

daha önce de defalarca ve defalarca konu olmuştur bu akışa bırakma durumu. zor. çok zor. bu aralar kaygılıyım. kendim ile ilgili, geleceğim, ilişkim, evim, kıllı evladım, çiçeklerim… her şey benim için kaygı sebebi. mesela bugün saçma sapan birinin bir lafını duydum, iki çocuklu bekar bir anne, anne olmayı tercih etmemiş ya da ne bileyim bir şekilde olmamış biri için, demek ki aşık olmadı dedi. yoksa aşık olsa ailesi olsun, çocukları olsun istermiş. buna sardım bugün. zorunda mıyız? yani gerçekten aile olmak istememeyi tercih edemez miyiz? hayatımız boyunca tek ya da en fazla yol arkadaşlı, partnerli olmayı tercih edemez miyiz? bunları düşündüm durdum. bugün bu düşündüklerimden pişman mı olacağım dedim ilerde? hayır. kesinlikle çoğalmak istemiyorum, çocuk doğurmak istemiyorum. çok çoook aşık da oldum ve bunun onunla bir ilgisi yok. düşündüm de şu an bir çocuğum olması başıma gelmesini en son isteyeceğim şey. ama bu benim ile ilgili. benim tercihim, benim önceliklerim. herkesin ki değişken. birinin çıkıp bu konuda açıklama yapması filan artık bitse mi? bir de yani bu heteroseksüellerin dünyada tek olduklarını sandıkları açıklamalardan da sıkıldım. mesela bu ablaya sormak istedim ben bir gay çiftin aile olmaya hakkı yok mu? ya da bir trans birey bebek evlat neden edinemiyor? madem herkesin istediğini düşünüyorsun… bak sinir basıyor bana!

neyse, bu aralar çok izler modda değilim fakat şunu izledik big g ile. gerçekten çok çok beğendim.

netfilix’de izledik. şahane bir senaryo, çok güzel görseller filan. bayıldım. bazı sahnelerin posterini yapıp asmak istedim kadar güzel.

bir de bunlara sardım yine. açıp açıp izliyorum, büyüleniyorum ve çok yükseliyorum. gözlerimi kocaman açıp şaşkınlık içinde ne kadar büyük ve ne kadar güzel olduklarına bakıyorum. ve bizim ne kadar küçük olduğumuza. yine de dünyanın içine ettiğimizeeee. bakar mısın yaaa? şu devasa canlı bile o kadar güzel ve uyumlu ki çevresi ile. hiç tezat değil. peki ya biz? yaşadığımız yer ile uyumumuz? etrafımıza kattıklarımız? kirlilikten başka bir işe yaramıyoruz. çevre kirliliği, gürültü kirliliği, görüntü kirliliği… dev binalar, arabalar, fabrikalar. bir de şu devasa yaratığa bakıyorum. offfff…

tek sevindiğim şey havaların nispeten soğumuş olması. parka daha sık gidebiliyoruz kıllı evladım ile, geceleri terlemiyorum hatta üzerime battaniye aldım artık, veee çoraplarıma kavuştum. kışçılık mı yoksa yazcılık mı diye başlamayacağım yine. ben soğuk havayı sevenlerdenim.

evde bulunan bitki popülasyonu artıyor. bu da beni mutlu eden konulardan biri. kafamı çevirdiğim her yerde onları görmek istiyorum.

şekeri tekrar bırakma işi de şu ana kadar fena gitmedi. bir kere ofiste ikram eden çikiletayı yedim o kadar. pms’e sığınıp delirmedim, kendimi tebrik ediyorum. bugün de regl ilk günü, muzun üzerine biraz tahin ve bal döktüm, çok az da kakao. ve şahaneee oldu. 15 günden fazla oldu makarna yemedim, bir kere ofiste kuru fasulye pilav yedim. bugün de tavuk ızgaralı salata yemeyi planlıyorum çünkü dün sosyete mantısı yaptım. evet yaptım bunu pişman da değilim. big g ile zaten haftada bir görüşüyoruz ben de bunu taclandırmak için sosyete mantısı yaptım. şahane taçlandırdığımı düşünüyorum. teşekkürler.

öbdüm kib bay.

happier

meditasyondan sonra inanılmaz bir yazma isteği duyuyorum.bir meditasyon günlüğüm var. hemen hemen her meditasyondan sonra oraya kafamdan geçenleri yazıyorum. bu sefer kendime not kapsamında buraya yazmak istedim.

bu meditasyonum sırasında üzerimde çok fazla gereksiz ağırlık olduğunu düşündüm. ya da keşfettim. hani dalgıçların üzerine batsınlar diye ağırlık bağlarlar ya işte aynı onun gibi hissettim. ya da bir sıcak hava balonu nasıl ağırlıklarını atınca yükselmeye başlar… işte bende bu ağırlıkları fark edince onları atmaya karar verdim. yükselmek için. hiç birine ihtiyacım yok. daha öncesinde kendime yapışan bu ağırlıkları bir bir bırakmaya niyet ediyorum. korkularımdan ve negatifliğimden kurtuluyorum. özgür olmanın şartlarından biri de bu. korkacak hiç bir şey yok. benim için korku yerine koymam gereken duygu teslimiyet. evrenin benim için getireceği yeni mucizelere açığım ve ona teslim oluyorum.

çok ağladığım çok yalvardığım zamanlar geldi aklıma. “lütfen bana bir yol göster, lütfen doğrunun ne olduğunu bana göster” diye çok ağladım. “bırakmam gerektiğini biliyorum, zamanının dolduğunu biliyorum, lütfen bıraktığımda güzel şeylerin olacağı duygusunu bana hatırlat” diye çok yakardım. çünkü bildiğin bir şeyi bırakmak, ondan vazgeçmek gerçekten çok korkutucu. oysa ki bir kere daha gördüm ki değilmiş. bıraktığımda önümde bambaşka kapılar açıldı. unuttuğum şeyleri hatırlatan, aslında ilişkinin ne olduğunu ya da benim ne istediğimi hatırlatan şeyleri gördüm.

bazen duygular gözlerimizi kör ediyor. bazen sadece sürdürebilmek için kör olmayı seçiyoruz. oysa o bandı kaldırdığında şahane bir hayat var. kesinlikle daha renkli, kesinlikle daha eğlenceli. bazı zamanlar eksik mi acaba diye düşünüyorum. hayır değil. bu eksiklik değil. bu değişiklik, bu yeni deneyim. bu yeni çok güzel. bu yeni çok sıcak ve rahat. bu yeni sorunsuz, bu yeni yakın, bu yeni meraklı. kısacası yeni eskiyi aratmıyor. bu tabiri unutmak lazım. yeni eskiyi aratmadığı gibi eskiyi tamir ediyor, onarıyor.

meditasyon sırasında sordum kendime, nasılsın? heyecanlıyım dedi, mutluyum, umutluyum dedi. korku çok çoook uzaklardaydı. her şeyin yolunda olduğunu söyledim kendi kendime. her şey tam olması gerektiği gibi. sen bırakmayı seçtin ve yeni olan güzel olan seni buldu. ufacık bir şey yaptın kendin için ve ödüllendirildin. daha çok istemelisin. kalbini daha çok aç ve hepsinin sana geleceğine emin ol.

dün g ile konuşurken dedim ki, çok garip geliyor bana bazen her şey. böyle biri ile olmayı hiç planlamamıştım. biraz yalnız kalmak biraz hovardalık etmekti niyetim. takılıp kaldım sana. ama çok da iyi oldu. sadece garip biraz dedim. sen düşünüyorsun dedim, düşünmüyorum dedi. iyiyim, keyfim yerinde, mutluyum. gerisini düşünmüyorum. olduğum durum güzel, olduğum durum iyi. o zaman düşünmeye gerek yok gibi bir şey söyledi. ne temiz kafa. tertemiz. belki de bu tertemizlik beni çekiyor. bu netliğe ne kadar ihtiyacım varmış. “bakarız” lar olmadan, “zamanı gelsin”ler olmadan, minicik bir lafı bile ciddiye alıp araştırıp sana dönülmesi ne şahaneymiş. bu sefer de bunu deneyimliyorum.

cuma günü birden bire üzerime çöken acının, duygusallığın sebebini şimdi daha iyi anlıyorum. kendine üzülmesi en kötüsü sanırım. insanın kendine ettiğini başka kimse edemez. sürekli kendime kızıp, kendimi yargılayıp, sürekli kendimi asıyorum. başkalarının da bunu yapmasına izin veriyorum. sonra bir an fark ediyorum ki ne kadar haksızlık etmişim kendime. ne kadar boşa üzmüşüm kendimi. ne kadar boşa itmişim kendimi bir şeylere. pişmanlık demeyelim de bunların hepsinin bir bir farkına varıyorum diyelim. arkadaşlarıma bakıyorum da bıraktıkları her noktada resmen kelebek olmuşlar. yepyeni mis gibi hayatlara akmışlar. hepsi ile günlerce ağladık, günlerce sarıldık birbirimize, günlerce dinledik. sonunda verilen kararlar hayatlarına bambaşka pencereler açmış. aynısını kendim için de diliyorum. bu bıraktıklarım, bu giden negatif duyguların yerine şahane şeyler gelecek. biliyorum. sımsıcak, mutlu, huzurlu ve paylaşımı bilen bir bj. artık kendini dövmek, kendini yargılamak yok. senin canın sağ olsun be bj. heer şey geçince geriye dönüp baktığında ne hissettiğini, nasıl hafiflediğini sakın unutma. bu g ile ilgili değil. bu seninle ilgili. hayatıma giren herkesin ve her şeyin bir sebebi var.

 

tatile çıkmayı dört gözle bekliyorum. bu tatile büyük anlam yüklüyorum. her yıl bir defa sanki sıfırlıyorum kendimi. işten, evden kıllı’dan uzaklaşmak bir noktada kendimi yenilemek oluyor. şimdiye kadar bunu arkadaşlarım dışında pek kimse ile paylaşma fırsatım olmadı. ilk defa g ile bir kaç gün kaçmak istiyorum. kaçtığım yerlere onu da götürmek, ona görmediği şeyleri göstermek, birlikte yeni şeyler keşfetmek istiyorum.

e1a5f12458fcf29e23363167e27f594b.jpg

öbdüm kib bay

beş dakikada değişir bütün işler…

bir takım zorlukların içinden geçiyorum, bir takım sınavlar veriyorum. bunlardan kendime ders olarak aldığım şeyleri kendime not olarak bırakmak istiyorum. çünkü bu durumlar hayatın içinde daima var.

birincisi, en sevdiklerin, canım dediklerin bazen senin bile derman olmayacağın dertlerden geçer. senin elinden onlara sarılmaktan başka hiç bir şey gelmez. bu durum kendini yetersiz hissetmene neden olabilir. fakat şunu iyice anladım. herkes kendi deneyimlerini yaşar bu hayatta. senin ulaşamayacağın, çare bulamayacağın konular var. sadece onu kendi haline bırakıp buradan sağlam çıkması ya da kendini yalnız hissetmemesi için sarılabilirsin. hepsinin geride kalacağını söyleyebilirsin. fakat şunu anladım ki ateş düştüğü yeri yakar lafı gerçek. o yaktığı yerin acısını da ancak yanan bilir. bazen insanları bırakmak gerek. hayatları kendi balanslarını bulacak, bunu unutma. herkes kendi ateşinin içinden geçiyor.

ikincisi, canım dediklerin bu acılardan geçerken sen de bu acılardan kendi payını alıyorsun. çaresiz hissetmekle, yetersiz hissetmekle baş etmeye çalışıyorsun. oysa ki bu seninle ilgili değil. onun karması başka. biraz tevekkülde kalıp kendine de her şeyin geride kalacağını söylemen lazım.

üçüncüsü, beş dakika da değişir bütün işler. bu lafı çoook eskiden hüse ile söylerdik. geyiğine. güler geçerdik. oysa ki bu söz şu an tam olarak içimi acıtıyor. akşam planlar kurarak, umutlu düşler görmek için yattım ama bambaşka bir sabaha uyandım. ölüm gibi dermansız hastalık gibi hayatın gerçekleri var. ve onlar ummadık zamanlarda buluyor bizi. onların gelmesinin bizi bulmasının bile bize bir şeyler anlattığını düşünüyorum. ama işte, ateş düştüğü yeri yakıyor. zaten belirsizlikler içinde olan ve hayatının sınavlarından birini veren sevdiceğim bu sabah iki kötü habere uyandı. onun için dua etmek, iyi dileklerde bulunmak ne bileyim pozitif enerji mi dersin ne dersen onları dilemek ve göndermekten başka bir şey gelmiyor elimden. vakti zamanında ona da söyledim herkes kendi ateş çemberinden geçecek ve ben o çemberden geçtikten sonra yanan yerlerini sarabilirim. fakat bu çemberden birlikte geçmeyeceğiz. sınavlarımız başka şu anda.

tüm durumların geçici olduğu gibi yetememe durumunun da geçici olduğunu kendime hatırlatmam gerek şu aralar. ben bu aralar kimseye ve kendime yetemiyorum. her konuda kendimi yetersiz hissediyorum. bu da benim şu an başa çıkmam gereken duygu. her anlamda zorlanıyorum gerçekten. maddi manevi yetemiyorum ben hiçbir şeye. en başta kendime. bazen artık hiç yerim kalmadığını düşünüyorum. tahammülüm kalmadı hiç bir şeye sanki. artık olacak her şey olsun istiyorum. olanın farkına varmakta güçlük çekiyorum. çok yoruldum senin anlayacağın. zaten beni en iyi sen anlarsın 🙂 hangisi daha zor bilmiyorum kendine yetememe mi yoksa en sevdiklerine derman olamama mı? yetersizliklerimden hangisi daha kötü?

kötü olana değil iyi olana odaklanmaya çalışıyorum ama pek bulamıyorum bu aralar. kitaplar, diziler, filmler çok uzağımda. yoga yapıyorum, meditasyon yapıyorum fakat huzurum orada da değil şu aralar sanki. nerede olduğunu ben bile bilmiyorum. her şey öylesine tepe taklak olmuş öylesine birbirinin içine girmiş durumda ki…

562f471a02eca88904a484b657e77f63

huzura kavuşmaya, bolluk berekete ulaşamaya niyet ediyorum. bu anın bütün olumsuzluklarını kabul ediyorum ve yeni olumlu güzel günlerin geleceğine inanıyorum. güneş yeniden doğacak ve bu günler hep geride kalacak. yeni gelen güzel ve bereketli günleri kucaklıyorum. namaste.

öbtüm. kib. bay

hayal ettiğim hayatı yaşayanlar var :)

kendimi seviyorum. bedenimi de severim. her zaman sevmedim elbette. her zaman kendi ile bu kadar barışık biri değildim. şimdi durduğum yerden bakınca hala barışmam gereken yerlerim olduğunu biliyorum. ve bunları da bir gün aşacağım. sanki o zaman daha özgür olacakmışım gibi bir his var içimde. bu kendini sevmek genellikle kendini önemsemek ile karıştırılıyor. kendimizi önemsememiz de lazım ama bunu egosal anlamda söylemiyorum. benim söylediğim doğrudur, benim yaptığım doğru ya da ben en güzelim, ben akıllıyım gerisi aptal gibi yargılar değil. kendini olduğun gibi kabul etmeyi kast ediyorum ben. yoksa dünyada çok da önemli değiliz. dünyanın bizden pek bir haberi yok açıkçası. üzerinde senin olman ya da olmaman dünyanın umurunda değil. fakat kendin için dünyayı anlamlandırmak senin için iyi olabilir.

bedenini sevmenin dışında ruhunu da sevmen onu beslemen gerek. buna da son zamanlarda dikkat etmeye başladım. dinlediğin müzik bile önemli. baktığın şeyler ya da okudukların çok önemli. bu anlamda yine söyleyeceğim ama yoga ve meditasyon bana çok şey kattı. bedenimi sevme konusunda da bir şeyler öğretti. bu beden ile neleri başarabileceğimi görmüş oldum yoga sayesinde ve daha neleri başarabileceğim konusunda da yardımcı olacak bana ilerde bakalım. her sabah hala elimden geldiğince meditasyon yapıyorum. bu belli farkındalıklarımın oluşmasını sağladı. kendime döndükçe içeride bir şeyler görüyorum. bu gördüklerim benim derinliğim. çok saf bir derinlik. egolardan arınmış. biraz hayalperest biriydim zaten oldum olası ve şimdi hayallerim için kendime zaman ayırmaya başladım. her sabah çok şahane uyanmıyorum elbette ama ben genellikle sabah insanıyımdır. sabahları severim, yeni başlangıçları severim. sabah demotive bir şekilde uyandımsa kesinlikle meditasyon beni yükseltiyor. sabah bazen düşlerimi (dişlerimi olacaktı bu ama düş fırçalamak da ii fikir değil miymiş?;) terspabuçlar )bile fırçalamadan sadece yatakta kalarak ve sevdiğim şeyleri düşünerek ya da bir hayalimi kafamda yaşayarak başlıyorum bazen güne. aslında yapmak istediğim dişlerimi fırçalayıp, yüzümü yıkayıp matımı açıp orada yapmak fakat her zaman bu enerjim olmuyor. hiç yapmamaktansa kendime böyle bir yol buldum.zaten bunun doğrusu ya da yanlışı yok. kendini nasıl en iyi hissediyorsan o.

yatakta nefesime odaklanıp son zamanlarda olmasını istediğim şeyleri düşünüyorum. bazen buna bir müzik bir mantra eşlik ediyor bazen hiç. kıllı uyandığımı fark edip beni dürtmeye başlayana kadar sürüyor bu. ki genellikle 3 ya da 4 dakika kadar. sonra kıllı ile yatakta mıncıklaşıp kalkıyorum. kalktığımda kesinlikle uyandığımdan daha iyi hissediyorum. bunu kendime yaptığım için kendimi de tebrik ediyorum. kendini tebrik etmek ödüllendirmek de önemli. çünkü genellikle kendimize acımasız davranıyoruz. sonra duşa girip bütün kötü duygulardan arınarak yıkandığımı hayal ediyorum. o suyun bana iyi geleceğini hayal ediyorum. ve öyle de oluyor. enerjim eksiden çoktaan artıya geçmiş oluyor. sabah kahvesi, kahvaltı, kıllı ile yürüyüş ve iş. yani ben işe geldiğimde aslında güne başlamıyorum. işe geldiğimde bazı şeylerin farkına çoktan başlamış, kendim için bir şeyler yapmış, kıllı için bir şeyler yapmış, karnımı doyurmuş olarak geliyorum. sabahları yavaş hareket ediyorum. bedenimde ki bu yavaşlığı da seviyorum. işe yürüyerek gidip gelmek bir bir lüksüm var. bu bayaa lüks bu şehirde. bunun avantajını da kullanıyorum elbette. şimdi de ofiste kendim ile ilgileniyorum. bak bunu da yeni öğreniyorum mesela. bir detox şişesi aldım. cam bir su şişesinden farkı içine bir şeyler koyabileceğim bir haznesinin olması. canım ofis kankamın harika fikri ile bunu edindim. içine limon, yeşil elma, tarçın çubuğu ve reyhan attım bugün. suyu bu şekilde içmek pek hoşuma gitmezdi eskiden. fakat bir yolunu bulabilirim bence dedim ve başladım. her gün yeni bir şey deneyebilirim. zaten su içen biriyim sadece bunu daha şifalı hale getirmiş oldum. bir de bence serinlemek için önümüzdeki sıcaklarda şahane bir şey olacak bu.

kahveyi de günde en fazla iki tane içiyorum. akşam yemeği de yemiyorum. çünkü reflüm bana kendini hatırlattı son dönemde. gece neredeyse kusmak üzere uyandım bir kaç defa. bu yüzden de kestim akşam yemeğini. saat 5 gibi ofiste muz, yulaf, elma, eti form gibi tok tutacak bir şeyler yiyip eve gidiyorum. evde de çok acıkırsam eğer bir tane eti form mesela hemen kesiyor beni. dün akşam şahane uyudum. midem de o kadar şişmedi. bunun güzel yanlarından biri deee evde yemek yapmamak oldu çünkü akşamları yemek yapmaya çok üşeniyorum 😦 hafta sonları eser miktarda yapıp onu yiyorum. fakat ondan da sıkılıyordum son zamanlarda. nazi de burada olmadığı için kalıyordu hep yemek. biraz da böyle olsun bakalım düzenimiz.

aslına bakacak olursak ben bayaa miskin bir insanım. yin yoganın tam bana göre olmasının, meditasyonun tam bana göre olmasının bir sebebi de bu olabilir. yavaş hareket ve zorlama yok. az hareket ile çok iş başarmak. 😉 dedim ya kendim ile barışığım diye şimdi de böyle olmasını istiyorum. varsın biraz heveslerime göre yaşayayım, ne olacak ki.

namastebitches-t-shirt-tn-400x400

kendimde fark ettiğim bir şeyi buraya not olarak bırakmak istiyorum. etrafımdaki insanların sürekli olarak kira ödemekten ya da kredi ödemekten ya da hayat pahalılığından şikayet ettiğini duyuyorum. bu şu an için değil yani kriz var ve geçim zor demek istediğim o değil. bazı ödemelerimiz vardır ya sabit. mesela benim için kira diyelim bu ki öyle. ben o parayı her ay ödeyeceğim. bununla ilgili bir defa bile şikayet etmedim. ev alacak param olmadığı için, bir mülk edinmek için boyumu aşan krediler çekmek bana göre olmadığı için, bir mülk yatırımı yapma fikri bana göre olmadığı için ödüyorum ben o parayı. ailem ile yaşamadığım ve çok huzurlu bir evim olduğu için ödüyorum. kendi alanım olduğu için ödüyorum. özgürlüğümün bedeli gibi yani bir nevi. bu yüzden de onu her ay öderken hiç bir hayıflanma olmadan ödüyorum. şu an bu durumu değiştiremeyeceğim için boşu boşuna kendimi yıpratmıyorum. biliyorum evet başka ülkelerde böyle değil, biliyorum kendi evim değil başkasına ödüyorum evet. ama yani bu. şu an ki durum bunu gerektiriyor. bu bu kadar basit benim için. evet faturalar çok tutuyor evet pahalı bir şehir pahalı bir ülke, hiç de çok param yok kıtı kıtına yaşıyorum fakat bunu ben seçtim. ve bu seçimlerimin şu an ki bedeli bu. bu yüzden de hiç üzülmüyorum. enerjimi buna üzülerek harcamıyorum. çünkü sadece üzülmek artık bana çok saçma geliyor. eğer buna gerçekten üzülsem değiştiririm. bu kadar basit. üzülmüş gibi yapmak ya da boşa hayıflanmak bayaa zaman kaybı. olsa elimde kalan para ile ne yapabileceğim önemli bence. bu da git gide azalıyor biliyorum. hiç birikmişim yok. acil bir şey olsa ne yaparım ben de bilmiyorum. fakat şartlar şu an böyle ise böyle. bununla çok barışığım artık. eskiden çok üzülürdüm. bu kira ile neler yapabileceğimi filan düşünürdüm. bir araba alabilirim mesela, harika bir yerlere gidip tatil yapabilirim belki de ama o zaman ailem ile ya da başka biri ile paylaşımlı bir evde yaşamam gerekirdi ki asıl istemediğim şey bu. bazı şeyleri de biz zorlaştırıyoruz ben buna çok inanıyorum.

netflix’de after life diye bir dizi var. bu aralar onu izliyorum. oldukça komik ama bence bir o kadar da trajik bir dizi. en basitinden kahramanımızın hayatta yaşamak için bir amacı kalmadığından istediği şeyleri söylüyor artık ve canı nasıl isterse öyle davranıyor. bu anca böyle bir acı ile karşılaşıldığında mı olabilecek bişi? bunu sorguluyorum. daha da bir sürü sor dönüyor kafam da ama gitmem lazım.

son olarak demem o ki bana içinden geldiği gibi yaşa. hayat bir gündür o da bu gündür 🙂

son zamanlarda ki hayalimi de yaşayanları buldum yine youtube’da. mesela bir tanesini aşağıya koyayım. hatta iki tane koyucam bak birincisi ehhhh hayalim o bu

diğeri ise bayaaa rüyalarıma filan giren dilimden düşmeyen hayalim

ilk fırsatta bunu yapıcam nazi ve çocuklar ile.

öbtüm kib bay.