kokular, müzikler, öpüşler…

isim hafızam hiç iyi değil. kelime haznemin de çok geniş olduğunu söyleyemem. fakat kokuları unutmam. isimlerini belki hatırlayamam kişilerin ama tanıştıksa, bir yerde oturduksa kokusunu bilirim. o kişinin kokusu olmasına gerek yok ortamın kokusu gelir hemen burnuma. iş görüşmesi için bir kafeye gitmiştim mesela adamların yüzlerini bile zor hatırlıyorum fakat oturduğumuz kafenin kokusu kafamda çok net. çok sevdiklerimin kendi kokularını da bilirim. parfümlerini kodlarım. tanımadığım biri yanımda o kokuyu sürmüş geçsin hemen hatırıma gelir “aaah bu atina’daki camcı’mın kokusu” diye.

sevgililerimin kendi kokularına aşık olurum mesela. bir gazetede yıllar önce okumuştum aşık olduklarımızın ter kokuları bile bizi rahatsız etmez, diye. o kadarını şu yaşımda sanmıyorum. ama daha genç yaşımda önemsemediğim zamanlar olduğunu da anımsıyorum. ergenlikte aşık olduğum çocuğun tshirtünü alıp koklayarak uyuduğum gurur duymadığım zamanlarım oldu. ooff bir ara da her şeyleri saklardım. içtiğimiz son sigara paketini, gittiğimiz sinema biletlerini, ya da uzun bir seyahat ettikse onların biletlerini. çok yeni attım hepsini desem beni yargılar mısın? 🙂

sonra bazı anlarım müzikleri var mesela. lise de çok aşık olduğum bir çocuk vardı. ne yazık ki çok yakın arkadaş olmuştuk. ben şu çok güzel kızın yanındaki çirkin kızdım. o yüzden de erkekler genelde o kıza yakın olmak için benimle kanka olurlardı, ya da düz kanka olurlardı. 🙂 bu yüzden ergenliğim platonik aşk enkazı ile doludur. neyse bunlardan biri en yakın arkadaşımın manitası oldu benim de çok yakın arkadaşımdı.

bu şarkı hep onu hatırlatır bana. o dönemin en popüler şarkısı olduğunu söylememe gerek yok sanırım. bazen bir radyoda (evet hala radyo dinliyorum) ya da spotimde birden karşıma çıkar ve hemen o yıllara giderim. okuldan kaçıp civardaki bütün kafeleri mesken tuttuğumuz zamanlar. bakırköy sahilinde o zamanlar okey oynanan cafeler var oralara giderdik. ya da sadece saatlerce bir kafede oturur çay içerdik kalabalık tayfa ile. eninde sonunda da kovulurduk mekandan. kız arkadaşım tek başına çıkamazdı evden birlikte çıkardık benim platonik aşkım olan onun sevgilisi de bulunduğumuz yere gelirdi. erkek kankalarım gibi kız arkadaşlarımın aileleri de beni çok sever güvenirdi. bazılarına çok fena yakalanmış ve güvenlerini kökten sarsmışlığım var.

almış kankamı taksim’e gitmişim. nevizadenin sonundaki birahanelere. o zamanlar orada birahaneler vardı. yanımızda erkek arkadaşlarımız var. ama gerçekten arkadaşlarımız. bir bira iki bira derken bir fark ettik ki 2 metre ilerdeki masada kız arkadaşım babası oturuyor. hakkını yememek lazım olay çıkarmadı adam, aldı arkadaşımı gitti. evde dövmüş. benimle konuşmasını yasaklamış filan.

25 yıllık kankalarımda çocukluk yıllarımız. defalarca ve defalarca ve defalarca dinliyoruz.

tabi albüm yeni çıkmış sadece bu değil bütün şarkıları sömürüyoruz. yeni yeni rock dinlemeye başlamışım ben. ama buna da asla kayıtsız kalamıyorum tabiki. sonra yine lise’ye dönüyorum. ortamım değişmiyor, okulum aynı arkadaşlarım biraz değişiyor sanırım çünkü arabeske düştüğüm bir zaman var hayatımda. bundan da memnumum. cengiz kurtoğlu ile tanıştığım yıllar.

kral tv var o yıllar artık. kantinde açık. boş derslerde ya da tenefüslerde kliplerini de izleyebiliyorum artık. dün gibi. patso yiyorum ya da simit yanında da şişe kola.

sonra üni var mesela. ortam değişiyor, arkadaşlar değişiyor, şehir değişiyor. artık bayadır rock dinliyorum. ve elbette kaset zamanı. para biriktirip kaset alıyoruz, kaset dolduruyoruz filan.

elbette bu albüm var bende. sürekli dinliyoruz. mışık var o zamanlar yeni tanışmışız o da ev aradaşımın manitası ama ona platonik aşık değilim. biz bunu açtıkça isyan ediyor. çünkü rock bu değil ona göre. o bunları aşmış çok daha sert şeyler dinliyor. benim kafam hala onlar pek kaldırmıyor. uzun uzun dinleyemem. okuduğum şehirde o zamanlar bir tane bar var. nasıl oldu ise barın paçoz barmeni ile takılıyorum çok havlıyım. ama albette orada sadece türkçe pop çalmakta. hemen hemen her akşam okulu asıp gidiyorum. hafta sonraları da zaten illa parti var o barda. bira 1 tl olabilir 🙂

genelde hareketli şeyler çalınıyor ama zamanın en romantik ve çiftlere piste aldığımız şarkısı bu. bir tane daha vardı ama işte hatırlamam için çalması lazım. listelerden de bulamadım. bence iyi ki bulamadım. 🙂 neyse bendeniz ve metallica arasında gidip gelip nirvana dinlediğim yıllar üni. bu yüzden hatırlamam için baya geniş bir yelpazaye sahibim.

şu hayatta delicesine ama hastalıklı olarak aşık olduğum ve işkenceler içinde yandığım yıllar oldu. başkaları ile olup yine ona döndüğüm uzun seneler. her şey çok net değil onunla ilgili. sanırım bellek yer açmak için önce acı veren anıları siliyor. fakat bir iki şarkı var ki cıızzz hocam.

biri bu. çok net. sürekli dinliyoruz. o zaman artık kral tv dışında da müzik yayını yapan kanallar var. ben tabi ki mtv izliyorum 🙂 fakat bir tarzda acı çekmek olmaz. çok fazla tarzda bu acıyı yaşamam lazım. bana bir hikaye anlatıp defalarca dinlediğimiz bir şarkı vardı.

ah nasıl acır canım il notadan itibaren anlatamam. kokusu da hemen geliverir burnuma. yaşım 20. her haline hayranım. söylediği her yalanı sorgusuz dinliyorum. beni ilk öptüğü yer ilk elimi tuttuğu sinema hepsi hucum ediyor beynime. ve oradaki kız için o kadar üzülüyorum ki anlatamam. çok inanıyor çünkü. çok çok seviyor. bilmiyor ki bu hayatı boyunca unutamayacağı bir acı olacak. bundan sonra hiç bir şey eskisi gibi olmayacak, bilmiyor. mutlu olamıyorum o kızı düşündükçe. daha önce de sevdiği oldu, kalbi kırıldı ama bu bambaşka olacak biliyorum ya, üzülüyorum duyguları için.

sonra biraz işler değişiyor benim için. ya da daha mı netleşiyor demek lazım acaba?

hayatıma slash ve james giriyor. kafam açılıyor. biraz daha bulmuşum kendimi. ama hayatımın aşkını aramaya devam ediyorum. o rock bar senin bu rock bar benim taksim mekanımız. karavan var o zamanlar, kemancının ilk yeri, baya leş. payote girdi hayatımıza bir yer daha vardı kapısında çok yakışlı bir çocuk ile öpüşmüştüm. ne çocuğun adı var aklımda ne de mekanın. ama öpüş çok net. sonra tektekçi giriyor hayatıma. barlarda içtiğimiz yetmez gibi tektekçiye gidiyoruz çıkışlarda. alkol bu kadar pahalı değil taksim meydanı’nda akm önü buluşmaları var hala, meydan da cami yok. nevizade’de hala rakı içiliyor bir sürü meyhane var. bir sürü kitapçı var. robinson kapanmamış ada kafe yeni açılmış, köşede pano var ve paramız olduğu bir iki kere gidip şarap içmişiz. kaktüs kafe hala beyoğlu’nda ve kahvesine bayılıyoruz. bizi biraz aşıyor ilk başlarda ama sonra alışıyoruz etrafta ünlü görmeye. kaktüs’ün de kokusu burnumda mesela. çalıştığım derginin kokusu, plazanın kokusu hepsi kafamda.

belki de bu şekilde kayıt etmek daha güzeldir isimlerden ziyade kim bilir. balipaşa fırının ekmek kokusu üzerine bir fırın kokusu bilmem hala.

aralıklı oruç yapıyorum, kapanışa 2 buçuk saat kaldı yemek yapmaya gidiyorum.

öpdüm kib bay